Bu 1 Mayıs da tarihe geçer
“Sevgili vatandaşlar, toplumun hayrı için her gün emek sarf edenler, 1 Mayıs bayramınız şimdiden kutlu olsun. Bu yıl geçen yıl olduğu gibi kutlamaların Taksim Alanı’nda yapılmasını talep ettiniz. Ancak bu mahaldeki altyapı çalışmaları nedeniyle bu çapta kitlesel bir toplantının güvenliğini sağlamak mümkün gözükmemektedir. Sizlerden bu yıl için Kazlıçeşme’de toplanmanızı rica ediyorum.” Şaka elbet!
Taksim Square (Photo credit: Salim Virji)
Hâlbuki böyle bir çağrı zamanın ruhuna uygun olmaz mıydı? Zihniyet, âdet öyle kolay değişmiyor. Burada çatışma uzmanlığı vardır, çözüm değil. Müzakere, tatlı dil, ikna, ortak akıl daha lügatçeye giremedi. Oysa âkil insanlar tam da bunu yapmıyor mu?
Hükümetin Taksim’deki buyurgan, kibirli ve güvenlikçi tavrı barışı daha pek sindiremediğinin kanıtıdır. Bir yanda Kürtlerle barışılacak, diğer yanda çalışanlar itilip kakılacak. 96 gündür ölüm haberi gelmemesinden rahatsız olanlar mı vardı acaba? Başbakan Taksim’de olmak istemenin AKP’ye karşı çıkmak anlamına geldiğini söyledi ya, bakalım “amasız barış muhafızları” Taksim’e ne kulp bulacak? “AKP’yi bitirme misyonu” argümanıyla kimi suçlayacak? Hafazanallah, AKP’yi yalnız kendisi bitirebilir.
Çarşamba, Taksim hem kuşatma hem işgâl altındaydı, ulaşım iptal edilmişti. Silâhlı kuvvetler alanı karadan ve havadan tahkim etmişlerdi. Aslında şehir iptal edilmişti. Devletin kaba gücünün başta hürriyetiniz olmak üzere elinizdeki herşeyi istediği anda alma kudretinde olduğunun bir hatırlatmasıydı bu 1 Mayıs.
Taksim fiyaskosu sonrası hükümet ve devletin beyanları ise kimsenin olanlardan bir nebze rahatsız olmadığı, aksine aynı uygulamanın ilerde de olabileceği demek.
Son olarak Taksim’i avmleştirme, ağaçsızlandırma ve insansızlaştırma operasyonuna bugüne kadar hiçbir tepki vermemiş olan sendikaların aklı başına anca geldi, ama artık çok geç…
Sınırda mülteci kampı olmaz
Suriye-Türkiye arasındaki Bab-al Hawa Sınır Kapısına yakın boş alanda yardım kuruluşlarınca kurulan çadırkent salı günü bombalandı. 5 kişi öldü, 40 kişi yaralandı.
Eylülde hatırlatmışım: “Kitlesel iltica hareketlerinde gözönünde bulundurulması gereken hususlardan biri mültecilerin huduttan olabildiğince uzakta iskân edilmeleridir. Zira kaynak ülkenin silahlı güçleri sınırı ihlal ederek kamplara girip mültecilere saldırabilir veya kampları kendi toprağından top ateşine tutabilir. Suriye içinde göz kırpmadan öldüren hükümet kuvvetlerinin böylesi bir çılgınlığa kalkışmayacaklarını kim garanti edebilir?”
Yazının adı “El yordamıyla iltica politikası” idi!
Mali’de neler oluyor
Tuaregler ocak ayında Fransa’nın müdahalesiyle gündeme gelmişti. 2012 nisanında zapt ettikleri Gao, Kidal ve Timbuktu gibi tarihî şehirleri tek başına koruyamamış ve o beldeleri Ensaruddin, Batı Afrika’da Tevhid ve Cihad Hareketi ve İslamî Mağrip’te El Kaide’den oluşan üçlü koalisyona terk etmek zorunda kalmışlardı. Üçlü koalisyon bu şehirlere yerleştikten sonra şer’î uygulamalarıyla Kara Afrika’da muazzam tepki toplamıştı.
Frenk askerinin müdahalesi kısa zamanda mücahitleri Cezayir ile Mali sınırındaki Ifoga Dağlarına doğru püskürttü. Ama oraya girip mücahitleri oradan söküp atması mümkün değil. Frenk askeri çekildiği anda ise mücahitlerin geri dönüp ricat ettikleri bölgeleri hızla geri almaları pek kolay. Zira karşılarında ciddî bir güç yok.
İşte bu nedenden Fransız hükümeti geçenlerde Mali’deki askerî varlığını sürdürme kararı aldı. Bu kararın işe yaramayacağını zamanla göreceğiz. Çünkü bir tarafta tamamen kararlı bir mücahit ordu, diğer tarafta o topraklara yabancı bir kuvvet var. Tıpkı Afganistan’daki gibi…
Tuareglerin bugüne kadar verdiği varolma mücadelesi radikal siyasî İslâm tarafından rehin alındı. Selefîliğin Kara Afrika’daki malî ve askerî gücünün kültürel uzantıları da var. Sözkonusu bölgedeki kadim Sufî medeniyetinin ise halk arasında yaygın olmasından başka bir gücü yok.
Bizi de ilgilendiren hayatî bir mücadele, Selefî mücahitlerin şubatta Timbuktu’daki Ahmet Baba Tekkesi’ne verdikleri tahribatla gündeme gelen paha biçilmez Sufî elyazmaları etrafında cereyan ediyor. Uzmanlar tekkedeki el yazmalarının çoğunun kurtarıldığını ama bunların elyazmalarının yüzde onu olduğunu söylüyor. Mücadele, altüst olan bölgede elyazmalarının peşine düşen Juma al-Majid Merkezi gibi Körfez kökenli zengin vakıflarla bölgenin Sufî cemaatleri arasında cereyan ediyor. Sufîler bu hazineyi korumak isterken, Arap yarımadası İslâmının temsilcileri elyazmalarını gizlemek için satın almaya çalışıyor.
Related posts:
Cengiz Aktar: Çözüm = Başkanlık!- Mali, Fransa ve İslâm- “Çanak çömlek”
Cengiz Aktar: Burada kimsenin ilgisini çekemeyen 1535 Somali vatandaşı mülteci var
Yiğit Kalafatoğlu (@yicit) 1 Mayıs 2013′ü Storify’ladı: “Mayıs 1 ileri, 2 Geri.
Cengiz Aktar: CHP/MHP/ÇED/Nükleer
Cengiz Aktar: Sözün bittiği yerde sözü yeniden başlatmak
↧