Cumhurbaşkanı Hollande
Fransa’nın cumhurbaşkanı François Hollande dün ve bugün memlekette, resmî ziyarette. Resmî yani devlet ziyareti ve önemli zira en son benzer ziyaret Nisan 1992’ye kadar geri gidiyor. Görülmüş şey değil. Bu yakınlıkta olup Fransız cumhurbaşkanlarının bir türlü ziyaret edemediği başka bir civar memleket yok. Üstelik 1992’deki ziyaretçi François Mitterrand iktidarının son demlerinde gelebilmişti ancak. Ziyaretinin ana konusu Galatasaray Üniversitesi’nin açılışıydı. Kürt çatışması başta olmak üzere Türkiye’yi çağrıştıran her şeye siyasî duruşu ve esas “talim terbiyesi” mucibince alerjisi olduğu söylenirdi. Rivayet o ki geldikten sonra “keşke daha önce gelseymişim” yollu bir serzenişte bulunmuş ve akabinde artık iktidarda değilken bir kişisel ziyaret yapmıştı.
Mitterrand’dan önce ise 1968’de Charles de Gaulle’ün ziyareti var. O da cumhurbaşkanlığının son demlerinde gelmişti. Mayıs 1968’den birkaç ay sonra. Döndükten sonra da siyaseti bırakmıştı. Bu iki cumhurbaşkanı arasında göreve gelen Pompidou ve Giscard d’Estaing ise adım atmadı Türkiye’ye. Giscard’ın Türkiye’den ne kadar hoşlanmadığı iki ülke arasındaki diplomasi tarihine geçmiştir. Buna rağmen diplomatik ilişkileri belirleyen, sempatiden çok karşılıklı çıkarlar ve ortaklıklardır. Demek ki, 1958’de kurulan 5. Cumhuriyet boyunca Fransa’nın Türkiye siyaseti sıra dışı bir görünüm arz etti.
De Gaulle’ün ziyaretinden önce ise bir resmî ziyaret bulmak için ta Padişah Abdülaziz dönemine geri gitmek gerekiyor. Padişahın yaptığı Fransa ziyaretine karşılık İmparator III. Napolyon ve karısı İmparatoriçe Eugénie birlikte gelecekken imparatorun yerine sadece eşi gelmiş. 1869’da! Dönem karışık, Prusya liderliğinde Alman birliğinin arifesi… Napolyon ise 1848 devriminden sonra cumhurbaşkanı seçilip dört yıl sonra darbe yapmış bir diktatör. Marx’ın Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i kitabında esinlendiği darbe! Akabinde de imparatorluğunu ilân etmiş. (Her türlü benzetme hayal ürünüdür!)
Hollanda’dan bu zayıf ilişkilerin hesabını sormak sözkonusu değil elbet. Zaten kendisi ve ekibi de ziyaretin içeriğini asgarîde tutmak, ağırlığı hâliyle Abdullah Gül’e vermek ve şirin ifadesiyle “ekonomik diplomasi” üzerinde yoğunlaşmak üzere geliyor. Kendisine bir işadamı ordusu eşlik ediyor. Frenk cumhurbaşkanlarının dünyada ziyaretleri esnasında verdikleri demokrasi, insan hakları dersleri ve Fransa-Türkiye arasındaki Ermeni Soykırımı konusu ihtimalen pek gündeme gelmeyecek. Geriye kalıyor AB süreci ve selefi Sarkozi’nin veto ettiği müzakere fasılları. Herhalde Hollande bu konuda birşeyler söyleyecektir.
Ekonomik öncelik ilk ekim ayında Ekonomik Reform Bakanı Arnaud Montebourg’un ziyaretiyle şekillenmeye başlamıştı. Bakan Galatasaray Lisesi’nde yaptığı konuşmada mealen “ben ne AB, ne insan hakkı, ne Ermeni meselesi, ne Kürt meselesi konuşmaya geldim, derdim nükleer santral” demişti. Geçen ilkbahardan bu yana iki dev Frenk şirketi, nükleerci Areva ve GDF-Suez Sinop’a dayatılan nükleer santrale 1150 megavatlık dört Atmea reaktörü satmak için uğraşıyor. Teslimat 2023-2024’te. Konsorsiyumun başını ise iki Japon devi Mitsubishi ve Itochu çekiyor. Nükleer, 21. yüzyılda azgelişmişlerin teknolojisi olarak tarihe geçecek. Doğu’nun nükleercisi Japonya ile Batı’nın nükleercisi Fransa da bu felâketin tellalları olarak…
Soykırım yerine nükleer santral! Nasıl ama cinnetin vardığı seviye?
Bu yazı ilk olarak Taraf’ta yayınlandı. Yazarın izniyle burada da yayınlanıyor…
Related posts:
Cengiz Aktar: 300 dakikalığına Sarkozi
Cengiz Aktar: Sarkozi sonrası Fransa-Türkiye ilişkileri
Cengiz Aktar: Mısır ve AKP
Cengiz Aktar: Avrupa ilişkileri ve sorumsuzluk
Cengiz Aktar: Kapsayıcı ve dışlayıcı dışpolitikalar
↧