Mısır ve AKP
Yazılara ara verince, hele memleketin ağır siyasî havasından bir müddet uzaklaşınca havaya girmek kolay değil. Hâl böyleyken Mısır’da olup bitenlerle ilgili birşeyler yazmaya kalkışmak işi daha da zorlaştırıyor. Zira Mısır’da cereyan edenleri kavramak, tahlil etmek ve öngörüde bulunmak, kimi yorumcuların aksine hiç kolay değil.
Tıpkı Suriye, daha önce Irak, daha önce İran gibi Mısır üzerine çok yazılacak. Zira oralarda tarih yazılıyor. O tarih bu coğrafyanın parçası olan Türkiye’yi de illâki içine çekiyor. Buna mukabil, iktidar partisinin Mısırlı Müslüman Kardeşlerle olan göbek bağı, 28 Mayıs Gezi dinamiğinin yarattığı panik ve Tayyip Erdoğan’ın bölgesel hatta küresel iddiaları tarihin ve coğrafyanın emrettiği sorumluluğu farklı bir yöne çekiyor.
Diğer hükümetlerin aksine, cesurane ve adilane bir şekilde darbeye darbe, katliama da katliam dedikten sonra alınan kararlar, atılan adımlar, yapılan benzetmeler ve verilen beyanlar iktidarın dünyaya ve Türkiye’ye nasıl da tek bir pencereden baktığının delilleri. Bugünlük iki hususa değinelim.
Herşeyden önce iktidar, Arap coğrafyasında siyasî İslâm’ın Türkiye modeline en çok ihtiyacı olduğu bir dönemde iç politikada berbat bir görüntü sergiliyor. Bütün denge-denetleme mekanizmalarının işlevsizleştirilmesi sonucunda otoriterleşme ve tekadam sultası Türkiye’deki siyasî İslâm’ın demokratik sınırlarını söylüyor bize. Aynı minvalde, Mursi’nin yaptığı hatalarda, düştüğü tuzaklarda AKP’li akıl hocalarının hiç mi payı yok?
Bu durumda kime ne dersi verebilir Türkiye? Bugün darbe karşıtı olmanın demokrat olmanın garantisi olmadığının en mümtaz örneği Türkiye’deki iktidar partisi değil mi? Kendi halkına adil olmaktan aciz bir Musa’nın Mısır’a hayrı mı olur? Artık, bugünkü zayıf Türkiye örneğinin aksine Fas ve Tunus’taki itidal ve koalisyon arayışları, ya da AKP’nin ilk dönemindeki zımnî koalisyon deneyimleri öne çıkıyor. Bu coğrafyada siyasî İslâm’ın evrimi hele Mısır’daki darbe sonrasında bu çeşit arayışlardan geçiyor. Neo-otoriter kalkınmacılıktan değil.
İkincisi yaptırımlar. Sefirini çeken tek ülke herhalde Türkiye. Aynı çerçevede, Ülker Grubu’na dâhil Yıldız Holding’in Mısır’da faaliyet gösteren bisküvi fabrikasında lokavta gitmesi, çalışan 910 işçiyi cezalandırmaktan başka ne işe yarayabilir? Başta demokrasiyle işi olmayan İran’a uygulanan ekonomik yaptırımlara ve genelde her çeşit ekonomik yaptırıma, bir işe yaramayacağı ve aksine halkları cezalandıracağı için her daim karşı çıkmış olan iktidarın, rivayetlere bakılırsa dolaylı dolaysız her türlü malî desteği kesmeye yeltenmesi öfke ve kibirden başka bir şey değildir.
“Mursi yönetimine o bir yıllık dönemde Türkiye ve Katar’dan başka destek veren ülke yoktu. Ne Batılı, ne İslam, ne Körfez ülkeleri içerisinde destek veren olmadı. Uluslararası kurumlar, IMF, Dünya Bankası destek vermedi. ‘Seçimden sonra’ dediler. (…) Darbe yönetimine darbeyi yaptıktan sonra 16 milyar dolar hemen destek geldi. Desteği verenler darbe yönetiminin ortaklarıdır.” CumartesiBaşbakanca sallanan bu iddia doğru değil.
Mursî yönetimine taahhüt edilen malî destek milyar dolar olarak şöyle: Katar 8, Suudî Arabistan 5, Kuveyt 4, Emirlikler 3, ABD 1.3, AB 0.750.
İktidarın ve dolayısıyla Türkiye’nin Mısır sınavı çok zor geçecek gibi görünüyor.
Bu yazı ilk olarak Taraf’ta yayınlandı. Yazarın izniyle burada da yayınlanıyor.
Related posts:
Cengiz Aktar: Mısır muhalefetine destek var İran’dakine pek yok
Cengiz Aktar: 300 dakikalığına Sarkozi
Cengiz Aktar: Suriye ile nereye?
Cengiz Aktar: İsrail’in özrü
Cengiz Aktar: Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu
↧